Sözlü Dönem Şiirleri

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölüme ayrılır ve sözlü döneme destan dönemi de denmektedir. Bu dönemde sav, sagu, koşuk ve destan olmak üzere 4 biçim gelişmiştir. Bunları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizi konuşacağız fakat önce bu döneme ait eserleri diğerlerinden nasıl ayırt edeceğimizi öğrenmeliyiz. Bu dönemde Türkler Orta Asya’da yaşamaktaydı ve başka milletlerle çok da ilişki içinde değildi. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki bu dönem tam olarak milli bir edebiyattır. Dili öz, sade Türkçedir, ölçüsü milli ölçümüz hece ölçüsüdür, nazım birimi milli nazım birimimiz dörtlüktür. Henüz yazıyı tam olarak kullanmadığımızdan şiirler doğaçlama söylenir ve bu yüzden kolay yapılan yarım uyak ve redif vardır şiirlerde. Araplarla tanışmadığımız için de İslam etkisi yoktur. Gök Tanrı inanışı ve Şamanizm etkisi hakimdir. Özetle dörtlük ve heceyle yazılmış bir şiir gördük ve dili de Öz Türkçe yani içinde henüz tanışmadığımız Arapça ve Farsça kelimeler yok o zaman diyebiliriz ki bu parça bir koşuk, sagu ya da destandan alınmış olabilir. Gelelim bunları birbirinden nasıl ayırırız sorusuna. Öncelikle unutmayalım ki bu döneme ait günümüze ulaşmış örnek sayısı çok azdır ve en büyük kaynak da Divanı Lügatit Türk’tür. Yani karşımıza çıkacak örnek sayısı azdır. Bu örnekleri taramak bile yeterli olabilir. Biz yine de hepsini tek tek ele alacağız ama hepsinin ortak özelliği olan hece ölçüsü, sade dil, Öz Türkçe, dörtlük gibi özellikleri tekrar etmeyeceğiz.

Koşuklar sığır adını verdiğimiz toplu avlardan sonra tertip edilen şölen adı verilen ziyafetlerde söylenir ve konusu kahramanlık, savaş, aşk, doğadır. Konusu en ayırt edici özelliğidirve halk edebiyatındaki koşmaya benzer. İçinde aslan gibi kükreyen, alplerin başını doğrayan, kanlarını akıtan kahramanlar yer alır. Bazense yeşilden (yaşıl), yıldızdan (yaruk yıldızu), çiçekten (çeçek), esen rüzgardan bahseder. Bu anahtar kelimeler bile konuyu tespit etmemiz için yeterlidir. Örneklere bakıyorum bir şey anlamıyorum diyen öğrencilere cevap ise şudur: Bu dil şu an kullandığımız Türkçenin eski halidir ve hala kelimeler arasından benzerlik vardır. Biraz yorumlayarak birkaç kelimenin anlamı çıkacaktır.

Sagular yuğ adı verilen cenaze törenlerinde söylenen şiirlerdir. Tabi ki toplum içinde ön plana çıkan kişilerin ardından söylenir. Halk edebiyatındaki karşılığı ağıttır. Sagunun en önemli özelliği ölümden bahsetmesidir. İçinde ölüm, kurt gibi uluyup üzülen (börleyü), yakalarını yırtan bağıranlar (urlayu) yer alır. En önemli sagu örneği herkesin bildiği, Sıla’nın kısa bir şarkı bile yaptığı Alp Er Tunga sagusudur. Bir göz atmak kesinlikle faydalı olacaktır (Sagu örneğine, Sıla’ya değil).

Sav dediğimiz biçim ise tam olarak nazım değildir aslında. Savlar günümüzün atasözleridir ve günümüzdeki atasözleri gibi bir cümleden ibarettir. Tok ne times, aç ne yimes, kanıg kan bile yumas gibi…

Gelelim bu döneme adını veren ve en uzun nazım şekli olan destanlara. Destanlar olay anlatım türlerdir ve toplumu derinden etkileyen göç, savaş, kahramanlık, afet gibi olayları temel alır. İlk söylendikleri dönemde nazım olsalar da günümüze nazım-nesir karışık halleri ulaşmıştır. En önemli özelliği olay çevresinde gelişen bir edebi metin olmasıdır. Yani destanların bize anlattığı bir hikaye vardır. Bu hikayeler gerçek temellere dayanmakla birlikte günümüze kadar doğal olarak mitlerle süslenmiş ve biraz abartılı bir hal almıştır. Tarihi derinliğe sahip, savaşçı, göçen bir millet olmamız ve yazıyı da geç kullanmamız sebebiyle destan yönünden dünyanın en zengin edebiyatına sahibiz. Bu sebeple edebiyatımızdaki destanların içeriğini ayrı bir yazıda ele alacağız ve özetleyeceğiz.

Bahsettiğimiz bütün bu türleri şaman, kam, baksı, ozan, oyun dediğimiz; şair, din adamı, müzisyen, hekim, büyücü, kahin, rüya tabircisi ve aynı zamanda danışman olan çok yönlü kişiler kopuz eşliğinde söylemişlerdir. Zaten bir nazım şekli başka milletlerden etkilenmeden her şeyiyle bize aitse yanında kesinlikle bir ezgi vardır (kopuz, bağlama, ney gibi). Doğaçlama şiir anlayışıyla  hece ölçüsünü tutturma gerekliliği bunu zorunlu kılmıştır.